* HAFTANIN FLATCAST FCP TEMALARI

                                                           

Gönderen Konu: Enerjisel boyut ve melek -1  (Okunma sayısı 1050 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Enerjisel boyut ve melek -1
« : Şubat 02, 2012, 08:14:30 ÖÖ »
Enerjisel boyut ve melek -1

Algılayalım ya da algılamayalım, tüm varlığın temeli, orijini Salt Enerjiye dayanmaktadır. Yani, Salt Enerjiden meydana gelmiştir. Algıladığımız maddesel dünyamızı göz önüne alıp öze doğru bir zumlama yaptığımızda ise sırasıyla, madde, hücre, molekül, atom, proton-nötron-elektron-kuark...gibi tanecik-enerji ve nihayetinde de Salt Enerji denizinin meydana getirdiği Dalgasal Enerji Denizine ulaşmış oluruz.
Başka bir deyişle, sonsuz- sınırsız ilme, güce ve kudrete sahip Salt Enerji, frekansal enerji okyanusu adı altında yoğunlaşma fazına bağlı olarak katman – katman bir kısmıyla tanecik, atom...madde şeklinde görünürken, diğer bir kısmıyla da o boyuttaki maddenin, maddesel sistemin işleyişi, hareketi için o boyut uyarınca enerji halinde ortaya çıkar. Kısacası, tüm madde ve enerji, Salt Enerji Denizinden meydana gelmiştir. Görüldüğü üzere burada, Salt Enerji ayrı, bunun yanında madde ve katmanlarındaki enerji ayrı olup bu madde ve enerjinin özü de bu Salt Enerji değildir. Boyutsallık kavramını göz önüne aldığımızda, madde ve katmanları bu Salt Enerjinin sadece algılayana göre bir görünümü, bir yönüdür. Dolayısıyla, Enerjinin tek bir biçimi yoktur. Bunun yerine, farklı boyutlarda farklı- farklı şekillerde ortaya çıkışı söz konusudur.
Ayrıca, bu Salt Enerjinin oluşturduğu Enerji Dalga Denizinden tanecik, atom,...madde ye olan safhalar, yukarıda da değindiğimiz gibi, sadece bizim beş duyuda madde olarak algıladığımız boyutun katmanlarıdır. Bugün bilim adamlarının genelde ilgilendiği ve laboratuvarlarda temellerini araştırdıkları boyut budur. Bunun yanında Nar boyutu (ki ölüm ötesi, cin, berzah, cehennem boyutu) ve içindeki sonsuz, sınırsız tüm katmanlar da yine bu sonsuz-sınırsız Nur yani Salt Enerjinin farklı şekillerdeki yoğunlaşmasıyla meydana gelmiş boyutlardır.
Şimdi, bunu farklı bir açıdan görmeye çalışalım. Bilebildiğimiz ya da bilemediğimiz suretlerdeki tüm varlığın kaynağı olan hologram boyutu, yani sonsuz-sınırsız Enerji Dalga Denizi, tıpkı bir göle atılan çakıl taşlarının su yüzeyinde oluşturduğu hareketli dalgaların birbirlerine girmesiyle meydana getirdiği girişim desenleri gibi, Salt Enerji Denizinin bir “an” lık çalkalanmasıyla meydana gelmiştir. Bu nedenle, tüm sonsuz varlık bu boyutta holografik özellikli ve birbiri içine geçmiş, daima hareket halinde olan bir frekansal girişim deseni, bir anlam olarak mevcuttur. Ve her bir girişim deseni, tüm girişim desenine ait anlama sahip olduğundan, burada ne zaman, ne de mekân kavramı söz konusudur (bu boyutun çeşitli özelliklerine başka yazılarda değindiğim için burada bir daha değinmiyorum). Dolayısıyla, bu boyuttan projekte olan ve çokluk olarak görünen tüm birimler, burada boyutsal olarak anlam yüklü terkipsel girişim desenleri olarak bulunurlar. Yani bu boyut, bölünmez-parçalanmaz Tek bir yapı olmasına karşın, yine bu özelliğini koruyacak şekilde kendi içinde sonsuz boyutsallığa sahiptir. Böylece algılama araçlarımıza ulaşan tüm bilgilere (ki bu sonsuz sayıda da olabilir) göre var olduğunu düşündüğümüz, sandığımız madde ve enerji dünyamız, asıl yapısıyla içinde sonsuz boyutları barındıran hologramik Enerji Denizindeki frekansal girişim deseninden başka bir şey değildir. Biz farkında olalım ya da olmayalım ( ki büyük bir çoğunluklada değiliz) bu iki boyut, her an iletişim halindedir. Buradan çıkan bir başka sonuç da, herkesin aynı ortamda yer alarak aynı ortak yaşamı paylaşmalarına karşın, aslında her birimin gerçeği olan holografik boyutu itibariyle sadece kendi dünyalarında yaşamakta ve kendilerinden yansıyanların (projekte olanların) karşılığını almakta olduğudur. Bunun soncunda da gerçekte kimse kimseye zulmetmemekte, haksızlık, iyilik ya da kötülükte bulunmamakta sadece kendilerinde olanı yaşamaktadırlar.
Bu girişim deseninin mekansızlık yani her yerde var olma özelliğiyle ilgili olarak da şöyle düşünebiliriz: Siz yaşadığımız boyutta ne kadar yer değiştirirseniz değiştirin fark etmez, girişim desenleri sizinle birlikte asla yer değiştirmemekte, hareket etmemektedir. Siz milyarlarca ışık yılı uzaklığa gitmiş olsanız bile bu durum değişmez. Tıpkı varlığınızı, yapınızı oluşturduğu gibi, sizdeki tüm bu algılamalar, düşünceler, eylemler, hareketler... de özünüzde bir boyut olan bu girişim desenindeki frekansların dalgasal dönüşümlerinden başka bir şey değildir.
İşte, günümüz insanının bile anlamakta zorlandığı bu Bilinçli Enerji titreşimlerine geçmişte Melek ismiyle işaret edilmiştir. Güç, kudret veya güç- kuvvet taşıyan varlıklar anlamında. Bu yüzden, ister biz mikro-plandan, makro-plana kadar her şeye, bu Salt Enerji ve onun boyut- boyut aldığı şekillerdir, diyelim, istersek de dini tabirle tüm bunlara Tek Bir Melek (Ruh) ve bu Melek’ten, (her bir boyutta kendi içerisinde olmak üzere) katman- katman oluşmuş meleklerdir, diyelim fark etmez; her ikisi de aynı şeyi ifade etmektedir.
Nurların Nuru olarak bilinen ve Ruh Adlı Melek ya da Ruhu Azam ismiyle işaret edilen bu Bilinçli Salt Enerjiye, sahip olduğu ilim dolayısıyla Aklı Evvel, Resulullah’ın Hakikâti, kaynağı olma yönüyle Hakikatı- Muhammedi, kişiliği yönüyle İnsanı Kamil, Benliği yönüyle de Nefsi Küll adı verilmektedir. Hiçbir şey yoktur ki, hayatını, varlığını, yapısını, ilmini, bilincini, enerjisini, bölünmez-parçalanmaz, dengi ve misli olmayan bu Tek Ruh - Bilinçten almış olmasın.
Bu nedenle Salt Enerji, girişim desenli sonsuz frekanslı Enerji Dalga Denizini dolayısıyla, tüm boyutlarıyla Kâinatı (bizim evreni kastetmiyorum) oluşturan “foton” ların kaynağıdır, özüdür. Tüm “foton” (kuant) lar ve bunlardan meydana gelmiş sonsuz birimler, yapılar varlığını ve hareketini sağlayan enerjiyi bu vasıfsız, özelliksiz, terkipsiz, saf, yalın haldeki (bu yüzden mana yüklü dalgaların henüz belirmemiş hali olan) sonsuz-sınırsız Bilinçli Salt Enerji den yani Ruh’tan alırlar.
Burada çok önemli bir husus da, biz sınırlı varlıkların, beş duyuya dayalı olarak bilim yapanların “foton” lar hakkında sadece bilgi yollu birtakım bilgilere ulaşabileceği, kavrayabileceğidir. Bunun dışında “foton”ların bilinç ile olan ilişkisini, mahiyetini, nasıl bir düzen içinde işlevlerde bulunduklarını, hareket ettiklerini bilmemiz, anlamamız kesinlikle mümkün değildir. Bunu tam olarak anlayabilmemizin yegâne yolu ise, “madde ve enerji” kısıtlamasından sıyrılarak, gerçek Bilinç ve Benliğimiz olan Evrensel Bilinç ve Ruh (Salt Enerji) boyutunda yeniden doğmakla mümkündür.
Gözlemlediğimiz evrende, her biri içinde ortalama 500-600 milyar yıldız (güneş) olmak üzere, on milyarlarca galaksiyi oluşturan tek bir Big-Bang noktası ve bunun gibi sonsuz sayıdaki Big-Bang noktaları, kaynağı olan bu Ruh (Salt Enerjinin) indinde sadece bir Hiçtir. Nerede kaldı büyüklüğüyle, yüceliğiyle övündüğümüz o, bizim yüce Tanrımız! Ya da yarattıklarından hoşlanmayan, onlara söz geçiremeyen, bu yüzden de kimine göre bir yandan evrenin her yerinde, bir taraftan da uzayın bir yerlerinde veya dünyamızda bedenlenerek bizi kurtuluşa erdirmek için yakında aramıza gelecek olan ve kendine tapınanları hayali cennetine, içlerindeki, özlerindeki Tanrısallığına tapınmayanları da her türlü şekilde cezalandırıp cehennemine atacak olan uzaylı yüce sonsuz bilgelik ve enerji Tanrısı (Deccal)... Üstelik Allah’a ait soyut manaların, soyuttan terkipler halinde somuta dönüştüğünde ilk beliren Tekil Varlığın yanında daha adları dahi geçmezken, Deccal ve benzerlerinin Allah olduklarını söylemeleri ne kadar doğru ve inandırıcıdır?
Ayrıca, bir kişinin yada varlığın, geçmişi tüm detaylarına kadar bilmesi, aynı anda birkaç yerde görünmesi veya bir anda şehirler, ülkeler arasında bedensel yer değiştirmesi, olduğu yerden dünyanın herhangi bir yerindeki bir şeyi TV seyreder gibi seyredip anlatması, tabiat kuvvetlerine hükmetmesi, holografik esasa dayalı sisteme dair bilinen veya bilinmeyen birtakım bilgiler, sırlar vermesi ve hele-hele gelecek hakkında rahatlıkla söylemlerde bulunması onun Hakikâte ve “Kader Sırrına” vakıf olduğu anlamına gelmez. Çünkü, bu olağanüstü haller, kim olursa olsun, nefsini Salt Enerjinin Nar fazındaki Bilinçte tanımasıyla da mümkündür. Bununla birlikte bu durum, insanı ne cehennemden kurtarır ne de nefsinin gerçek hakikâti olan Allah’ı bildiğini gösterir. Oysa, mistik alanın bize söylediğine göre, gerçekte kader sırrına vakıf olmak için, bir bilincin nefsini Nur boyutundaki Mutlak Benlik Noktasında bulması, tanıması, Allah’ın Vahidiyeti ve Ahadiyeti yönüyle Tekliğini müşahede edip yaşamasıyla mümkündür. Yani tüm boyutlarıyla Kâinatı bilmesi gereklidir. Evrenin belli bir yönü olan Nar boyutunun Tekliğiyle değil.
(Bkz. Akıl Ve İman / Ruh – İnsan- Cin / Allah – Ahmed Hulusi)
Melekler ve cinler öz yapıları itibariyle farkında olarak hologram boyutunda yer alırlar. Keza, insanların ölüm ötesinde bulunacağı boyutta budur. Et-kemik yığını olduğunu ve bizler gibi yaşadığını düşündüğümüz Resullerin, Nebilerin, Velilerin ve hatta istidraç sahiplerinin de dünya yaşamında iken gerçek yaşam sürdükleri boyut burasıdır. Yani bizlerin dünyası ayrı, hologram boyutunda kendi idrak düzeylerine göre yaşamaları nedeniyle onların dünyaları ayrıdır. Bu yüzden bizim dünyamıza göre olağanüstü gelen haller, onların kendi dünyalarında normal, alışıldık türden şeyler olarak görülmektedir. Ancak cinlerin, istidraç sahiplerinin ve de ölümü tadan sıradan insanların hologram boyutunda yer alarak bu boyutun özelliği olan zamansızlığı, sonsuzluğu hissetmeleri onların tasavvuf lisanıyla “An-ı Daim” i yaşadıkları, kendi gerçek özlerine vakıf olarak Hakikât boyutunda oldukları anlamına gelmez. Bu durum, beden dışı deneyimler (o.b.e) ve ölüme yakın deneyimi yapanların (ö.y.d) yaşadıkları benzer türden fenomenler için de geçerlidir.
Nasıl ki madde ötesi boyutlar ışınsal bir halde ise, madde olarak gördüğümüz nesnelerin gerçek yapısı da dalgasal bir enerjidir. Yani madde de meleklerin o suret adı altında yoğunlaşmasından, ortaya çıkmasından ibarettir. Bu yüzden bizim ikiz yapımız olan ruh ve bulunduğu boyutun aslı melek olduğu gibi, vücudumuz ve onda işleyen sistem de meleklerin suretlenmesi ile oluşmuş bir yapıdır. Aynı şekilde cinlerin ve şeytaniyet vasıflı cinlerin (iblislerin, şeytanların) da aslı melektir. Yapıları melekler tarafından yapılandırılmıştır. Ancak, bulundukları boyut ve bilinç yapısı dolayısıyla melek değil, Cindirler. Biz insanların, hayvanların, bitkilerin...öz yapısı melek olmasına karşın, bize ve bu varlıklara “melek” denmiyorsa cinlere ve şeytaniyet vasıflı olanlarına da melek denmez. Görüldüğü üzere, yine boyutsallık kavramı karşımıza çıkmaktadır.
Burada, bilgisizlik ya da olayın iç yüzünü kavrayamama yüzünden hep yanlış anlaşılan bir konu da diğerlerine göre çok üstün özelliklere sahip olan ve şeytaniyet vasıflı cinlerin önderi İblisin, tart edilmeden önce bir melek olduğu yolundaki görüştür ki, bu doğru değildir. Bilhassa Hıristiyanlıkta, Okült felsefe ve bu felsefenin kullanıldığı sanat eserlerinde birçok ismi yanında “ Düşmüş Melek” (çoğulu da düşmüş melekler) ismiyle de anılan İblisin bir melek olduğu belirtilmektedir. Bu yanlış ifadeye karşı Kuran: “ İblis secde etmedi. Çünkü o bir Cin idi ” (18-50) ifadesiyle İblisin Cin sınıfından olduğunu yoruma ve tevile gerek kalmadan açıkça ifade etmektedir.
Meleklerin ve meleki boyutta yaşayan Velilerin, gerçek Azizlerin... bulundukları o idrak düzeyinden düşmeleri, mertebe kaybetmeleri kesinlikle mümkün değildir. Bunların dışında kalan cinlerin ya da çeşitli unvan veya isimlerle anılan insanların ise, her ne kadar üstün, olağan üstü özelliklere, güçlere sahip olursa olsunlar daha alt idrak seviyelerine düşmeleri daima olasıdır ve olmaktadır da.
Melekler bize göre varlığın dışında ayrı bir birimsel sınıf olarak var oldukları gibi, varlığın gerçek yapısı olarak da onun boyutsallığında birer katmandırlar. Meleklerin mecazen çeşitli sayıda kanatlı olarak ifade edilmeleri ise, onların sahip oldukları güçlere, özelliklere, yapmış oldukları görevlere işarettir. Resulullah’ın miraç dönüşünde “ Cebrail’i gördüm, altı yüz kanadı ile bütün ufku kaplamıştı ” sözü de bu kabildendir. Ayrıca gerçekten bu şekilde ya da kişinin veri tabanına göre çeşitli suretlerde görüntü vermeleri de söz konusudur. Ancak orijin olarak suretsizdirler, belli bir suretleri yoktur.
Biz genel anlamda melekleri, kendini, Hakikâtini bilen bu sebeple de sistemler meydana getiren Allah’a yakin haldeki melekler ve kendini bilmeyen, ancak Evrensel sistemde verilen görevleri yerine getirmek için var olmuş melekler diye ikiye ayırabiliriz. Bunlar da kendi içinde bilinç düzeylerine göre sınıflara ayrılmaktadır. Meleklerde ayıp, çirkin, güzel, kötü, günah, sevap...gibi kavramlar geçersizdir. Bununla birlikte meleklerin bizler gibi erkek ve dişiliği yoktur. Keza bu durum cinler için de geçerlidir. Çünkü nasıl ki elektromanyetik dalgaların ya da elektriğin erkekliğinden, dişiliğinden bahsedilemezse aynı şekilde melekler ve cinler için de bu kavramlar geçersizdir. Yalnız, cinler için ifade edilen “çift oluş” bildiğimiz anlamda cinsiyete dayalı erkek ve dişilik değil, yüksek ya da alçak frekanslı enerji dalgaları oluşlarıyla ilgilidir. Bu nedenle cinlerin musallat oldukları insanları kendilerine çekip bağlamak, onlar üzerinde rahatlıkla hakimiyet kurmak için cezbedici biçimde çok-çok güzel erkek ve kadın suretlerinde beş duyuya hitap eder biçimde görünmeleri, tamamıyla cinlerin o kişilerin beyinlerinde oluşturdukları etkilerden başka bir şey değildir. Çünkü, onlar da suretsizdirler.
Önemli bir husus da cin kökenli meleklerin (rahmet ve gazap melaikesinin... ) cin sınıfından olmadıklarıdır. Cin boyutunda yer almalarına, var olmalarına karşın, cinlerden daha yüksek frekanslı daha latiftirler ve o boyutla da kayıtlı değillerdir. Cinler gibi çokluğa değil, öze dönüktürler, buna karşın melekler içinde maddeye en yakın meleklerdir. Dış suretleri (yapıları) gereği cinler gibi zamana ve mekana bağlılıkları da yoktur. Aynı şekilde şu anki güneşin ikiz yapısında yani Cehennemde yaşayan Zebani isimli varlıklar da her ne kadar Nar boyutunda yer alsalar da cin olmayıp kendini bilen melek sınıfındandırlar. Cinlerin kendi boyutlarında yer alan melekler üzerinde hakimiyet kurmaları, onları kapsamaları, etkilemeleri, güç yetirmeleri söz konusu olamaz. Melekler hem Cinlere hem insanlara tasarruf ederken, cinler de insanları, hayvanları çeşitli şekil ve düzeylerde etkileyebilmekte onları kullanabilmektedirler.
Melekler daima ürerler. Ölümleri, yok olmaları söz konusu değildir. Evrende bulundukları boyutta ortaya çıkışlarından (doğumlarından) itibaren belli bir ecele sahiptirler, ancak bu onların ölümü değil, Evrensel Sistemde belli bir süre sonunda gerekli işlevleri, görevleri bitince bir üst ya da alt boyuta dönüşmeleri ve varlığını o boyut kuralınca sürdürmeleri anlamındadır ki, bu da ileriye doğru sonsuza dek böyle sürer gider. Bir anlamda onların ölümlerini, bulundukları boyutla ilgili manaları izhar edemez hale gelmeleri şeklinde de düşünebiliriz.
Etki sahaları yönsel ve boyutsal olarak çok daha geniş ve hatta sonsuz olan bu bilinçli enerji titreşimlerinden Cebrail (a.s, İsrafil (a.s), Mikail (a.s) ve Azrail (a.s) sisteme, çokluk boyutuna dönük madde boyutuna hakim Yakin meleklerdendir. Bu dört büyük melekten sadece insan ve dünyasındaki nesnelere değil, tüm sistemdeki varlıklara rızıklarını ulaştıran Mikail (a.s), idrak ı oluşturan, idrak yükselmeleri, şuursal işlevlerle görevli ve Aklı Külün temsilcisi Cebrail (a.s), bir hali bitirip (sonlandırıp) diğer bir hale geçişi sağlayan, ölüm dönüşümüyle ilgili görev yapan Azrail (a.s), tüm birimlerde canlılığı oluşturan İsrafil (a.s) ‘dır. Bunun yanında İsrafil (a.s)’ ın Sur a üflemesi de mecazi olup bu ifadeyle gerçekte, bu isim adı altındaki Bilinçli Enerji yapısının, belli oluşumlara hayat vermesi, o oluşumları başlatmasına işaret edilmektedir ki bu da boyutsal bir olaydır. “Anne karnında 120. günde bir melek gelir de ona ruh üfler...” şeklinde anlatılan ve Ruhun oluşmasını sağlayan melek budur.
Bu meleklerden her biri kendine has görevleri olmasına, kendine ait özellikleri ortaya koymasına karşın, diğerlerinin özelliklerine de sahiptir. Bu yüzden bu meleklerin sistemdeki her varlıkta bulunan özellikleri, parçaların yan yana birleşip bütünleşmesi şeklinde değil, hologram prensibine dayalı bir biçimde Bütünsellik halindedirler. Bu dört Meleğin hologram boyutunda suretsiz yani anlam (mana) ya da manevi anlamda suretleri olduğu gibi, o boyutla bağlantılı olarak yansıdıkları boyutumuzda kendilerine ait o manaları yayan astrolojik (zodyak) kuşağındaki yıldızların ikiz yapı sistemleri, belli odaklar şeklinde de maddesel yapıları, suretleri bulunmaktadır. Elbette her boyutta o boyuta has maddesel suret ve sistemle açığa çıkmaktadırlar. Aynı şekilde, bunlardan başka, beş duyu ve ötesinde fakat, Evrensel Boyutlarda Maddesel Suretli Meleklerin varlığı da mevcuttur.
Bu dört meleğin fevkinde, hatta indinde hiç kaldığı boyutlarda da melekler bulunmakta ve bu hiyerarşi, varılacak nihai nokta olan Ruh Adlı Meleğe kadar uzanmaktadır. Ruhu Azam’ın ötesinde, ondan üstün olan bir yapı kesinlikle söz konusu değildir. Aynı zamanda bu dört melek Risalet görevlerini yapmaları dolayısıyla Resuldürler ve meleklerin de peygamberidirler.
(Kendini Tanı – İnsan Ve Sırları II – Akıl Ve İman / Ahmed Hulusi- Melekler Ve kadir Gecesi / Descend of Angels ( Meleklerin İnişi) – Ahmed Fevzi Yüksel / - Tasavvuf)
Meleklerde ayıp, çirkin- güzel, iyi- kötü, günah- sevap, doğru- yanlış... gibi kavramlar geçersizdir. Melekler her an kulluklarını yerine getirmelerinden ötürü hiçbir şekilde yaptıklarından sorumlu değildirler. Tüm meleklerin birimselliklerine dönük olmaksızın, varlıkta sırf olumlu davranışlar ortaya koymalarına karşın, gazap melaikesi de her ne kadar bize göre olumsuz, negatif görünen olaylar meydana getirmiş görünseler de, hem kendileri açısından hem de bunların gerçekte varlıklar için birer rahmet olması dolayısıyla, ortaya koydukları fiiller yine olumlu eylemlerdir. Aslında insan ve cinler de evrendeki tüm nesneler, varlıklar gibi mutlak anlamda kulluklarını yerine getirmektedirler. Meleklerde olduğu gibi bu görevi yerine getirmemeleri söz konusu değildir. Ancak, insan ve cinlere, bulundukları boyut ve sahip oldukları özellikler nedeniyle yaptıklarının karşılıklarını iyi ya da kötü almaları, görmeleri, sonuçlarını yaşamaları itibariyle “sorumludurlar” denilmektedir. Bu sorumluluklarını yerine getirmemeleri yani bir sonraki aşamada kendilerine olumsuz türden şeyleri yaşamamaları için, gerekli düşünce ve davranışları sergilememeleri, yapmamaları, tanrısal anlayışa dayalı olan kulluklarını yerine getirmedikleri düşüncesiyle aynı anlamda değildir. Eğer bir noktadan bakacak olursak, varlığın gerçek boyutlarıyla bölünmez-parçalanmaz, sonsuz- sınırsız özellik ve vasıflı Tek Bir Meleğe (Ruhu Azam’a) dayanması dolayısıyla, Mutlak Evrensel sistemde herhangi bir varlığın bu ana yapıdan bağımsız bir yapıyla hareket etmesi, isyan etmesi, durumuna karşı çıkması, razı olmaması ... diye bir durumun olmadığı görülür... Ya bir de bunun yanında Allah kavramını düşünürsek.



Enerjisel boyut ve melek -1
reklam
« Son Düzenleme: Şubat 02, 2012, 08:21:14 ÖÖ Gönderen: M.Kemal Bektaş »

  • B@LIM

  • Yürekten gelen duam Herkes ektiğini biçsin.
  • Forum Kedisi
  • *
  • Karma: 3280
  • İleti: 2266
  • Nerden:ISTANBUL
  • Cinsiyet: Bayan
Ynt: Enerjisel boyut ve melek -1
« Yanıtla #1 : Kasım 15, 2019, 01:30:31 ÖÖ »
Emeginize sağlik....paylaşim için teşekkürler
reklam

  • Dünya

  • 𐱅𐰇𐰼𐰚 - 𐱅𐰇𐰼𐰰
  • Yonetici
  • *
  • Karma: 10204
  • İleti: 11698
  • Nerden:Dünya
  • Cinsiyet: Bayan
Ynt: Enerjisel boyut ve melek -1
« Yanıtla #2 : Ocak 20, 2020, 02:02:18 ÖS »
 emekicin1.gif
reklam

Keşke sevgi ağaç dallarında asılı olsaydı..
Sadece sevgi mi?Saygı,Sadakat,
Huzur,Terbiye,Barış,
Kardeşlik..
Herkes toplayıp birbirine dağıtabilseydi..

Etiket:

 delicious  digg  facebook  furl  linkedin  myspace  reddit  stumble  technorati  twitter